Son çeyrek yüzyıla onulmaz acılar, büyük katliamlar ve çıkar çatışmalarının dayattığı vekalet savaşlarının gölgesinde giren kadim Ortadoğu halen günümüzde bu büyük acıların hız kesmeden yaşatıldığı bir İslam coğrafyası.

Buna sözüm ona yarımadayı bir şii hilaline dönüştürmek istemeyen Suudilerin liderliğindeki çoğunluğu dikta Arap krallıkların Koalisyonu aracılığı ile ateş alanına çevirdikleri Hicaz’ın Kabe-i Rükni Yemanisi Yemen coğrafyası’ da eklendi.

Suudlar Yemen halkına azık olarak kan ve gözyaşı dağıtırken İslam dünyasındaki nispi huzur bulutlarını İsrail vari yok etmelerle kaldırıp, Büyük abi’nin sadık bir beslemesi olduğunu’ da acımasızca Müslüman öldürerek ispatlıyor.

Tescilli bir Türk düşmanı olan Suud ailesi son olarak BOP planında bende varım diyerek Türkiye düşmanı terör örgütlerini sınırımızın dibinde bize bileyen kirli güçlere sağlam para yardımları da yaparak bir nevi kol kanat geriyor. Esas konum bu değil tabi ki ama Hicaz yarımadası ve kutsal mekanlara ev sahipliği yaptırtılan bu şeytani oyunları gördükçe zalimliğin Tarihin seyri içerisinde aktörleri değişmekle birlikte kendisi daim kalan karakterini içim acıyarak gözlemliyorum.

Sadece “Hasbünallahi ve ni’mel vekil “ demekle ve İBRAHİM-42 başta olmak üzere Kuran’ı tefekkür etmekle kafi kalarak esas meseleme dönmek istiyorum..
Kutsal toprakları da içinde barındıran o kadim Hicaz toprakları günümüze kadar neler neler taşımıştır akıl ve gönül dünyamıza:

-O kutsal topraklar Allah-u Teala’nın en büyük ibadetlerinden biri olan Hac ibadetine ev sahipliği yapar kalbi sayılan Mekke şehrinde.

-Hicaz, Hz Adem(a.s)’e bile ev sahipliği yapan ve bugün kendini şehir kılan Beytullah’ı Adem(a.s)’e verilen ilimden olma ilk insan yapısı bina olarak kucaklayan topraklardır.

-Sadece tavaf alanında 70 ten fazla peygamberi toprağıyla kucaklar bu belde.

-Bu topraklarda Peygamberimizin (s.a.v) şahitliği ile Hz Hud(a.s) devesiyle gezinmiş, Hz İbrahim(a.s) Kabe’yi tekrar imar etmiş, Hz Peygamber(s.a.v) hayatını geçirmiştir.

-Hz Bilal(r.a)’in kızgın kumda üzerine kaya oturtularak işkenceye tabi tutulduğu, Veysel Karani(k.s)’nin sadece Hz Muhammed(s.a.v) burada yaşadığı için göç ettiği, Babasının(s.a.v) üzerine deve işkembesi konduğu için güzel kızı Hz Fatıma(r.a) anamızın gözyaşlarına boğulduğu yerledir buralar.

-Hz Ebubekir(r.a)’in Peygamberimizle Müşriklerden korunmak için sığındığı Hira’ya ev sahibidir bu belde, Dünyayı zulme boğan imparatorlukları mahveden islam orduları bu merkezlerden yürümüştür Allah-u ekber nidaları eşliğinde.

-Hz Ali(r.a), Ebu Zer(r.a), Ubeyde bin Cerrah(r.a), İbn-i Mektum(r.a) burada büyümüş, Hz Osman(r.a), Hz Ömer(r.a), Hz Hamza(r.a) bu topraklarda şahadet şerbetini içmişlerdir.

-Hz Hatice(r.a) tüm servetini bu topraklara harcamış ve bir çadırda açlık ve sefalet içinde rabb(c.c)’ine kavuşmuş, Hz Ebubekir(r.a)’in kutlu torunu Abdullah bin Zübeyr(r.a) zalim komutan Haccac ile savaşacak orduyu burada toplamıştır.

-Koca Sultan Yavuz Selim buranın hadimliği için yanıp tutuşmuş, Selahaddin Eyyubi buraların aşkı ile yanarken cihad etmekle meşgul olduğu için buraları göremeden rabbine kavuşmuştur.
-İslam’ı dünyaya yaymak için gazadan gazaya koşan Osmanlı sultanları Kabe’nin temizlenmesi için
kullanılan süpürgelerin saplarını sarıklarına serpuş etmiştir Beytullah’ın sevdasına.

-Gül-i Muhammedi bu topraklardan alınıp tek tek cam şişelere konularak İslam şehirlerine peygamber aşığı 1.Ahmed’in emriyle buradan dağıtılmıştır.

-Kabe’nin örtüleri Payitaht’ tan gözyaşlarıyla Sürre Alaylarına emanet edilip bu topraklara gönderilmiştir.

-Ve belki de en dramatik ama en faziletli ahval iledir ki Efendimizin(S.A.V)’in emanetlerini korumak için Hicaz’ ın çekirgeleriyle beslenip son ana kadar bu toprakları İslam’ın mülkü bilerek canından aziz tutup emperyalistlere teslim etmeyen sonunda zorla bu toprakları terke mecbur edilen Koca Fahrettin paşa ve şanlı evlatlarının destansı mücadelesinin şahididir bu topraklar.

Ve daha neler neler..

Bugün ise bu destansı mücadeleden;

Atalarımıza olan öfkesini Osmanlı sultanı 2.Mahmud’un Mescidi Haramı korumak için inşa ettirdiği Ecyad kalesini sözüm ona hacılara konaklama alanı açmak için yıkan, Arafat’ı hacılar kana kana su içsinler diye çeşmelerle dolduran Mihriman Sultan’ın hayratını çevre düzenlemesi oyunu ile toprak altına gömen, Revaklara kat çıkacağım diye büyük mimar Sinan’ın sanat harikası ve 2.Selim fermanı soğan kubbelerini söktüren, Hz Ebubekir(r.a)’in evini bile yaşatmak yerine beslemesi olduğu emparyel güçlerin konaklama şubesi Hilton’a peşkeş çeken, Mescidi Haramın etrafına ondan daha büyük yapı konmasın ve maneviyatını gölgelemesin diye ferman çıkartan Osmanlının bu kutsal emanetlere saygı ve tazimine inat ve karşılık olarak Kabe’nin etrafını kule ve razidanslara boğan Suud’ un Müslümanlığı ne kadar şereflidir değil mi? Bu yetmezmiş gibi bugün körfez ülkelerinin Arap Sultanlarının; Hz Peygamberin(s.a.v) bugünkü metaf alanında var olan ve amcasının kızı Ümmü Hani’nin evinin yeri olarak ta bilinen Miraç sütununun olduğu yerden başlayan Miraç yolculuğuna ikinci adımda kendini şahit tutan Mescid-i Aksayı ve onu içinde bulunduran Kudüs’ü Avrupalı Hristiyan ahali bile İsrail’in başkenti olarak tanımakta ayak direrken neredeyse tanıyacak hale gelmeleri ne kadar ironik ve dehşetengiz bir durumdur dostlar.

Son asrımıza bir mümin olarak sıkıştırdığımız bunca acı ve onur kırıcı olaya tepkimizi sevgi ile muhabbetle ve geleceğe dair büyük düşünce ve hedeflerle bizzat Hz Peygamber(S.A.V) ’in dilinden cevap vererek bitireceğim O kutsal topraklara muhabbet ve sadakatimizi: “Ya Mekke sen bendensin bende senden’im. Sen bana tüm şehirlerden güzelsin”

Sevgi ve muhabbetle kalınız..