Yeryüzünün ilkçağ medeniyetlerine de ev sahipliği yapan cennet toprakların ana kucağı Anadolu’muz hiç kuşkusuz Hz Adem (a.s)’ den günümüze kalbi vatan ve doğa sevgisiyle atan bütün kınalı yüreklere merhem olmuş bir insan ve toplum atlasıdır.

Hititler’den, Sümerler’e, Roma’dan, Selçuklu’ya varana kadar birçok medeniyetin kültür, sanat, tarih, bilim ve devlet işaretlerini toprak altı ve üstüne nakşetmiş Anadolu, geçmişte olduğu gibi bugünde dünya milletlerinin iştahını kabartmaya ve adına hayaller kurulmaya devam eden bir toprak parçası.

İşim gereği Anadolu’yu karış karış gezen ve bu güzellikleri yerinde görme şansına sahip biri olarak bundan sonra elimden geldiğince gündemime gezi yazılarımı’ da ekleyip yoğun koşturmanıza biraz ara vermenize ve nerede yaşadığımızı hatırlatıp elimizdeki zenginliği tefekkür etmemize vesile olmaya çalışacağım.

Bu yazımda sizlere Selçuklu’ nun güzide devlet adamı sultan 1.Alaaddin Keykubad (1220-1236)’ın “Cennet ya burası ya da buranın altındadır” dediği, Eşrefoğlu Seyfettin Süleyman bey’ in ise nazargahı olan Beyşehir’den bahsedeceğim.

Türklerin Anadolu’ya kesin hakimiyeti 1071 Malazgirt zaferi ile anılsa’ da esas hakimiyet 2.Kılıçarslan’ın Denizli Düzbel mevkiinde Bizans imparatoru Manuel’i yendiği ve 1176‘da yapılan Miryokefalon zaferi ile gerçekleşmiştir. Bu fetih hareketlerinden Beyşehir ‘de nasibini almış ve şehir Alaaddin Keykubat döneminde Üçok Türkmenlerin’den beyleri Nurettin Bin Madan Gazi olan Eymür Türkleri tarafından yeniden kurulmuştur.

Alaaddin Keykubat döneminde Selçuklular'ın ikinci başkenti olan Beyşehir’e bizzat sultanın emriyle göl kenarındaki bir tepeye Kubadabad sarayı inşa ettirilmiştir. Saray bugün de Selçuklu döneminden izleri kalan Anadolu’daki ender saray kalıntılarındandır.

Coğrafik olarak hem iç anadolu hem de Akdeniz karakteristiği gösteren Beyşehir, bu iki bölgenin kucağında elden ele gezen yaramaz bir çocuk gibidir. Beyşehir’in incisi ise 650 km2’ lik yüzölçümü ve üzerinde her biri ayrı bir eyalet tadı veren 30 dan fazla adasıyla Türkiye’nin en büyük tatlı su kaynağı olan gölüdür.

Neler mi görülmeli bu cennet diyarda;

1299’ da Beyşehir’in en tanınmış ve birçok yere ismini veren Bey’i Eşrefoğlu Süleyman bey tarafından yapılmış ve anıt gibi sizi karşılayan taç kapısı, ağaç ve çini işçiliğin’ de dönemine damga vuran mimarisi ile tamamı ahşap direkli ve tutkalsız yapısıyla bir sanat şaheseri Eşrefoğlu camii, 1914’te Osmanlı devletinin ilk kurduğu sulama projesi olarak taçlanan Taşköprü, Eşrefoğlu camii ile aynı yıl tamamlanan Bedesten, Sütü kesilen kadınların süt duası yapmak için geldiği ve süt dede türbesi olarak’ ta bilinen İsmailağa medresesi ve türbesi, Çiftehamam olarak ta bilinen Eşrefoğlu hamamı, Selçuklu ahşap direkli cami örneklerinden olan ve mukarnaslı sütun başlıklarıyla tanınan Bayındır camii, Şehir surlarının başlangıcında Eşrefoğlu Süleyman Bey’ in 7 metre yüksekliğinde inşa ettirdiği kale kapısı, muhteşem çini süslemeleriyle sanki yeni açılışı yapılmış gibi görkemli Anamas Dağlarının eteklerindeki abidevi Kubadabad Sarayı, Manyas’tan sonraki en önemli kuş cenneti olan ve Kubadabad’ın tersanesi olarak kullanılmış yaratılış harikası Kız Adası ve Kalesi, Anamas dağlarının üzerinde ve 2500 m’de, 15 dekarlık bir sofraya kurulmuş buzdan bir tepsi olan Karagöl Krater Gölü,

Beyşehir’ in en güzel mesire yeri olan Yeşildağ’ a kurulmuş binlerce kuşu barındıran Leylekler Vadisi, Türkiye’nin Kaz Dağlarından sonra en güzel oksijenini içine çekebileceğiniz ayrıca Beyşehir gölünde tutulan en lezzetli levrek ve sazan balıkları ile sizleri karşılayacak Yaka Manastır mesire alanı ve köyü,

Hitit Anıtı, Herakles Lahdi, Kurt Beşiği Anıtı ve Likyanus Kitabesi ve daha neler neler..

Beyşehir’in adı muhabbetle anılan ve şehre milyonlarca lira yatırım yapmış üniversite fakültesinden, yurda, konukevi’nden fabrikasına kadar birçok eser kazandırmış AKKANAT ailesini’ de burada unutmak vefasızlık olur.

Birbirinden güzel yöresel ürünün, meyve ve sebzelerin tadına bakmakta işin cabası. Siz en iyisi kendinize bir iyilik yapın ve her sene ayak yolu ettiğiniz cennet turizm beldelerimize giderken dönüşte eve varmadan önce Beyşehir’e uğramadan bırakmayın. Bakarsınız Beyşehir’den de 100 km yol çekip Konya’ya varıp her yıl planını yapıp bir türlü gidemediğiniz Türk dünyasının en büyük mütefekkirlerinden biri olan Mevlana Celaleddin-i Rumi’ye de bir selam edip fani hayatın sıkıntılarına bir mola verirsiniz.

Ne diye mi böyle söylüyorum?

Ben çoktan bu planı yaptım bile!

Sağlıcakla kalın..