Daha sosyal, biraz daha spor yapıp daha fit, daha güzel de olabilirim. Unu ve şekeri hayatımdan muhakkak çıkarmalıyım. Dişimi sıkıp, daha çok çalışmalı, daha başarılı olmalı, daha çok kazanmalıyım! Daha az TV izleyip, daha çok kitap okumalıyım. Tiyatroya, müzikale daha çok gitmeli, sanatla daha çok ilgilenmeli, kendimi biraz daha geliştirmeliyim! Daha akıllı olabilirim.

Evim de daha hoş, daha düzenli olmalı! Daha iyi bir evlat, arkadaş ve sevgili de olabilirim. Ah keşke biraz daha vefalı olsam!

Ya annelik! Kuşkusuz daha iyi bir anne olabilirim. Biraz daha okusam, araştırsam! Hem tatlı, hem disiplinli olmayı öğrensem. Çocuğuma daha fazla zaman ayırsam... Yediğini, içtiğini, giydiğini ve arkadaşını daha iyi kontrol etsem...

Yukarıda yazdığım liste, daha iyi bir İdil için aklıma ilk beş dakikada gelen maddeler... Biraz daha düşünsem, daha binlercesini çıkartabilirim. Eksik olduğunu düşündüğüm taraflarımı, acımasızca kendime sayabilirim. Peki biz bu konuya nereden geldik?

Oldum olası saat takmayı sevmezdim, ta ki geçtiğimiz  sene Apple Watch ile tanışana kadar. Her akıllı saat gibi hayata güzel bir destek. Haftalık hedefler koyuyorsun kendine.

Günlük aktiviteni takip ediyor. Fazla oturunca ‘kalk yürü’ diyor. Nabzın yükselince haber veriyor. ‘Breathe’ diye bir uygulaması var bir de... Nefesine yoğunlaşarak, gün içinde kısa meditasyonlar yapmana yardım ediyor. Yani vücudunun daha aktif, zihninin daha sakin olması için elinden geleni yapıyor.

Reklam baskı yarattı

Yeni serisi için yayınladıkları reklam filmiyse, tam olarak saatin bu özelliklerini vurguluyor. Ancak izlerken bende müthiş bir baskı yarattı. Reklamda, bir adam TV karşısında oturmuş, maç izliyor. Derken aynı adamdan bir tane daha beliriyor. O daha aktif, bir anda koltuktan ayağa kalkıyor. İkisi birden camdan dışarı bakıyor ve bir başka versiyonlarının dışarıda koştuğunu görüyorlar. Derken bir diğeri daha hızlı koşuyor. Adamlar kalabalıklaşarak ve birbirleriyle yarışarak koşuyorlar ve tam hedefe ulaştık derken, yanlarından bir diğeri jet hızıyla geçip, denize atlıyor. Her yeni gelen, daha iyisini yapıyor, hedefler asla bitmiyor!

Sürekli kendimizle yarışıyoruz değil mi? Apple Watch reklamı, kuşkusuz daha aktif olmak üzerine... Ancak ana fikri, hayatımızın her alanına dokunmuyor mu? ‘Daha iyi’ olmak, hep daha ileriye koşmak, elimizden gelenin daha fazlasını yapmak için didinip duruyoruz. Kendi kendimize yaptığımız baskının altında sık sık eziliyor, yetersiz hissediyor, hırpalanıyoruz.

Demiyorum ki; duralım, olduğumuz yerde sayalım! Ancak arada bir saatleri kolumuzdan çıkartıp, olduğumuz halin tadını çıkartmak lazım galiba... Ne dersiniz?

SEN NEYMİŞSİN BE ABİ!

Daha iyi olmak için kendimizle yarıştığımız yetmiyormuş gibi, daha iyi olduğumuzu etrafa kanıtlamak için de akıl almaz eylemlerde bulunuyoruz. Sosyal medyadaki havalı pozlarımız, filtreli suratlarımız, inceltilmiş vücutlarımız ve maalesef hep kendimizi etrafa kanıtlama isteğimiz yüzünden... Bu hisler bizi bazen tuhaf durumlara düşürebiliyor. Takip ettiniz mi bilmiyorum ama bu hafta Gülben Ergen ve eski sevgilisi Burak Törer’in, ınstagram üzerinden paylaşılan ayrılık mesajları çok konuşuldu.

Törer, Ergen’e Whatsapp’ten attığı sevgi dolu ayrılık mesajını alıp, kendi hesabından, onbinlerce takipçisiyle paylaştı. Şarkıcıysa, eski sevgilisine yine Instagram üzerinden teşekkür etti.

Ayrılık deyince benim aklıma, gözyaşları, hayal kırıklıkları, yüz yüze görüşmeler, uzun uzun konuşmalar gelir. Burak Törer’in yazdığı mesajsa, işyerinden ayrılırken çalışma arkadaşlarına yazılan veda e-posta niteliğinde. Diyelim bu kadar mesafeli, resmi bir insan, o vakit bu mesajı takipçileriyle neden paylaşıyor, anlam veremedim. “Peki, peki anladık” diyor, daha gerçek gündemlerde görüşmeyi diliyorum.