Son Barış Pınarı harekatı da gösterdi ki batı dünyasının siyasi kodlarında Türk demek, düşmanlık demek. Türkiye’nin yürüttüğü bu harekat sınırlarımızın dibinde palazlandırılmaya çalışılan bir terör devleti’nin var olma şansını yok etmesi tabiatı ile batı siyaseti için çok yıpratıcı bir hafta’nın geride kalmasını ve aslında yıllardır yapılan bazı işgal hazırlıklarının da sonlanmasını sağlamıştır.

Öyle ya sınır ilçelerimizin hemen burnunun dibinde Rasulayn’da ,Tel Abyad’da, Cerablus’ta ve diğer yerlerde kazılan  13 metre derinlikli ,90 km uzunluklu tüneller ve bu tünellerin altında saklanılan envai çeşit ve tipteki cephanelerin amacı herhalde Türkiye ile Suriye arasında bir akraba koridoru inşa edip sevenleri de bayramda kısa yoldan kucaklaştırmayı düşünen bir amme hizmeti değildi.       

Sanırım bunca tür kalibredeki ABD ve AB malı silah ile cephanler de bayram şekeri değildir.

Bu harekat 15 Temmuz’da sınır birliklerimizi boşaltarak işgale kapı açan üniformalı vatan hainlerinin teröristler eliyle yapacağı işgal girişiminin sacayağı olan bu hazırlıkları boşa çıkarmış ve bu topraklardaki Türk mührünü kalıcı kılmış başarılı bir taktik operasyondur. Bundan sonra en azından   batılı taktisyenler yeni bir şeytani oyun kurgulayana kadar bu saldırılar bertaraf edilmiştir.

Tabi ki batıyı çok kızdıran bu gelişmelerin tarihsel köklerini biraz okumak lazım. Bunu anlarsak meselenin Kürtler veya insan hakları değil Türklerin bu topraklardan ebediyen kazınması idealinin ayak izleri olduğu rahatça anlaşılır.
Batı dünyası, 924 yıl önce 1095 yılında Papa II. Urbanus’ın Clermont Konsili'nde, konsildekileri gözyaşlarına boğan dramatik bir konuşmasıyla başlattığı haçlı seferi mantığı 1291 de sekinci seferin sonunda akamete uğrayınca meseleyi içeriden hain yerli ortaklarıyla milleti yıkıma odaklamış, oradan da Türkleri çözemeyeceğini anlayınca Sevre giden yola kadar topyekün ve teknolojik fırsatlarıyla dövüşmüş Çanakkale’nin soğuk suyunu içince, sevr’i dayatmak adına  kendi eli kirlenmesin diye küçük asya’nın yeni yerden bitmesi Yunanlı dostlarını öne sürüp saldırtarak bir yere varmaya çalışmış o da olmayınca müthiş bir keşif olarak kimsenin çocuğu olmayıp ta herkesin beslemesi olan bir gayrı meşru hizmetçi yaratıp adına saldırı altında olanın terör, besleyenin ortak dediği bir bela ile milletimizi zor durumda bırakmaya çalışmaktadır.

Zaten bu mahfiller çeşitli dönemlerde Türkler hakkındaki düşüncelerini özlü sözlerle gayet fütursuz ortaya koyarak bizim hakkımızdaki düşüncelerini dillerine vurmuş liderlere ve demokrasi aşıklarına da!  sahip olmuşlardır şöyle ki:

-İngilizlerin siyaset dehası şımarık çocuğu Nobel ödüllü tescilli Türk düşmanı Churchill der ki;
Savaş hukukuna göre zehirli gaz kullanmak yasaktır; biliyorum. Amma zehirli gazı insanlara karşı kullanmak yasaktır! Türkler Müslüman'dır. Dolayısıyla da insan sayılmaz hiçbiri! Yani, Türklere karşı rahatça zehirli gaz kullanabiliriz!"
-Ünlü Alman hoşgörü adamı! Ve papaz Martin Luther neler üflemiş bakınız insanlığın vicdanına;
Eğer Samson gibi güçlü olsaydım, çaresini bulur her gün bir Türk öldürürdüm...”
-Fransız Devrimi ve Aydınlanma hareketinin öncülerinden Voltaire’in dediğine kulak kesilelim biraz çariçe 2.Katerina’ya yazdığı bir mektubundan derleme yaparak;
Yüce majesteleri, Türkleri öldürerek bana yeniden hayat veriyorsunuz. Siz Avrupa’nın gücünü aldınız. Türk dilini ve onu konuşanları Avrupa’dan sürmek gerek... İnsanlığın iki büyük baş belası var: Birincisi veba, ikincisi Türkler...
-Herkesin çok iyi tanıdığı bir başka insan hakları budalası Alman filozof Friedrich Engels bakın ne diyor;
“Avrupa’nın en güzel toprakları ayak takımının egemenliğinden kurtarılacaktır.
Avrupa Türkiye’sinde Yunan Slav kent soylu sınıfının etki ve zenginliği sürekli artmakta, Türkler her geçen gün gerilemekte.
Zaten Türkler devleti ve asker gücünü ellerinde tutmasalardı çoktan yok olup giderlerdi.
Türklerin sahip oldukları -uygarlığı engelleyen- bu tekel ve güç artık güçsüzlüğe dönüşecektir.
İşin doğrusu, Türklerin ortadan kaldırılmaları gerekir.”
-İsveç’in önceki Türkiye Büyükelçilerinden Eric Cornel’in kaleminden bir bukle;
Avrupalılık bilinci, Türklerin İslami yayılmacılığının önlenmesi için yürütülen mücadele sürecinde gelişmiştir. Dolayısıyla, Hıristiyanlığın İslam’a karşı konumu, Avrupa’nın Türklere karşı tutumu gibi, soğukluk ve umursamazlık temelindedir.”
Ve daha neler neler…

Ne kadar da korku salmışız değil mi kalplerine?
Bu çerçevede Batı’nın Barış Pınarı’nı menzilinde anlamayıp yaptığımız her beka harekatımızı bir işgal olarak anlamalarını değiştiremeyeceğimiz açık. Çünkü onlar Kudüs’ü kılıç zoruyla asıl sahiplerinden aldıkları zaman onların elinden fetihle Kudüs’ü geri alıp sahiplerine iade eden ve tekrar onları ait oldukları yere geri gönderen büyük komutan Selahattin Eyyubi’yi de işgalci olarak tanımlamışlardı.
Ama küçük asya denen bu güzel topraklar Malazgirt ve Miryokefalon zaferleri ile Türk’ün olmuştur ve bu milletin tapusunda ebediyen kalmaya devam edecektir. Sabit olan gerçek budur.

Şimdi bizim hakkımızda güzel dileklerini sunan bu aydın insanların! ve kokuşmuş artçılarının ruhlarını rahatlatmak için bizimde bir cevabımız olsun isterim Milyonlarca Türk  vatandaşı ve Türkiye için kalpleri aşk ile atan milyonlarca mazlum adına:

BENİM NAÇİZ VÜCUDUM, BİR GÜN ELBET TOPRAK OLACAKTIR. FAKAT TÜRKİYE CUMHURİYETİ, İLELEBET PAYİDAR KALACAKTIR.”

29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun…