Aylardır dünya genelinde devam eden virüsle mücadele çalışmaları bizlere devlet olabilme meselesinin yüzlerce hatta binlerce yıl yenilen büyük kazıkların ve yaşanılan büyük trajedilerin oluşturduğu tecrübelerin sonucu olduğu gerçeğini bir kez daha yüzümüze vurmuş oldu.

Devlet fikrinin ve varlığının sadece güçlü zamanlarda halk adına muteber bir nesne olmadığını bize hatırlatan bu olaylar aslında ne kadar kudretli bir milletin evlatları olduğumuzu ve milletçe kanaat anlayışının Devlet Ana fikrini ayakta tutmada ne kadar önemli olduğunu bu virüs musibetiyle bir kez daha hatırlamış olduk

Şimdi sizi kendilerini başka toplumları yok sayacak kadar üstün sayan bazı devletlerin virüs hikayeleri üzerinden bir sabır ve tevekkül yolculuğu’na çıkarayım. O zaman nasıl bir ülkede soluk aldığımızı belki daha iyi anlar ve bazı eleştirilerimizi rafine etme ihtiyacı hissederiz.

Sağlık emekçilerinin ölülerini saymakta zorlandığı’nı ifade ettiği, doktorlarının temel önleyici ve koruyucu hizmetlerinden mahrum olduğu görülen İtalya mı, Evde ölen vatandaşlarını farklı hastalıklardan öldü gösteren ve kimsesizlerin defnedildiği Hart adasında vatandaşlarını üçerli dörderli katlar şeklinde toplu defin eden, hemşirelerinin üzerine bir tulum bile geçiremediği için sağlık personelinin hasta bakmayacağı’nı ilan ettiği tıp biliminin endüstri ve üretim merkezi süper güç! Amerika mı, bizim ülkemizde baştacı ettiğimiz ve uğruna türlü fedakarlıklara katlandığımız yaşlılarını huzur ve yaşlı bakım evlerinde terkedip ölümlerine rıza gösteren vicdansız kamu çalışanlarının yaşadığı İspanya mı, kendi menfaatleri için başka ülkelere parasıyla sipariş verilen tıbbi malzemeyi envai çeşit haydutluk yöntemleri ile kendi ülkelerine devşiren AB ve ABD ülkeleri mi, Avrupa ülkelerine yardım diye gönderdiği sağlık malzemeleri bile virüslü çıkan Çin mi, vatandaşlarını sokağa çıkma yasağını deliyorlar diye hortumla dövdüren ve işkence eden Hindistan mı, Yaşlı nüfusunu sosyal güvenlik mekanizması için yük gören İngiltere mi, Yoğun bakım koşulları bulunan ve kronik hastalık yükü taşıyan hastalarını hastanelere kabul etmeyip ölüme terkeden İsveç mi, AB fonlarını başta İtalyanlar olmak üzere birlik üyelerine açmayıp sınırlarını kapatarak kendini izole eden AB lideri Almanya mı, yoksa sağlık çalışanlarını uzun süre kendi kaderine terkeden, bulunacak olası bir aşının kara Afrika’da ki zavallı mazlum milletlerin halkları üzerinde denemenin öneminden bahseden doktor kılıklı insanların! Yaşadığı,bir dönemlerin sömürge kralı ve mazlum kimi milletlerin sözde kibirli efendisi Fransa mı,…

Hepsi trilyonlarca lira bütçelerle yönetilen bu zengin ve vakur devletlerin vatandaşlarının kendilerine en fazla ihtiyacı olduğu dönemde tasarruftan şişmiş bütçelerinden kullanacakları milyar Euro ları varken halklarını ve fedakar sağlık personellerini getirdikleri bu vahim durum her şeyin güç ve para olmadığını bundan daha önemli işlerinde olduğunu bizlere hatırlatıyor.

Diğer yandan mütevazı bütçelerle yönetilen ve kendi yağında kavrulup, önemli bir borç stoğuda bulunan devletimiz neler mi yapmadı bu süreçte, gelin biraz hatırlayalım;

-Binlerce vatandaşımız ki bunların içinde bulundukları ülkelerin gereğinden fazla şişirilmiş bir balon olduğunu ve patladığını düşünen dış vatandaşlarda olmak üzere binlerce insan devlet imkanlarıyla memlekete taşındı ve beş yıldızlı şartlarda 14 günlük karantina ortamında misafir edildi. Hem de şarkılarla ,türkülerle, sohbetlerle, doğum günü pastalarıyla, kitaplarla…

Kısacası güçlü bir devletin vatandaşı olduğu hissettirilerek.

-Kamu görevlilerimizin oluşturduğu ve kaymakamlarımızın yönetiminde yürüyen Vefa grupları ile sokağa çıkma yasağı konulan ve sağlıkları öncelik atfedilip milletçe baştacı edilen 1,5 milyona yakın  yaşlılarımıza ve ihtiyaç sahibi vatandaşımıza hizmet götürüldü ve götürülmeye devam ediyor.

-Devletlerin maske savaşı yaşadığı bir dönemde ülke genelinde başta meslek okullarımız, fabrikalarımız ve askeri tesislerimizde üretilen milyonlarca maske, dezenfektan, tulum vs.. medikal malzeme bir kısmı biraz önce adları da geçen ülkeler başta olmak üzere, Türk dünyası, Balkanlar ve tüm gönül coğrafyamızdaki mazlumlara hibe olarak gönderiliyor.

-Bazı devletlerin sosyal güvenlik için yük gördüğü yaşlılarımıza tıbbi malzemeler vefa grupları ile elden,20-65 yaş aralığında olan vatandaşlarımıza eczaneler üzerinden bedava ulaştırılıyor.

-Bu Aziz millet sadece ihtiyaç sahibi ve bu krizden etkilenen vatandaşlarına devlet eliyle ve gönüllü kurum ve kuruluşları ile 1 haftada 1,6 milyar lira kaynak sağlıyor. Bu yardımların içinde bu memleketin öz çocukları İsevi ve Musevi vatandaşlarımızın katkıları da var. Şimdi sorarım asıl zenginlik nedir ve kim zengin?

-Bu devlet son 20 yılda belki de bu günleri görerek milletimize altyapısını oluşturduğu sağlık yatırımları ile bunca vakaya rağmen halen %30 larda doluluk oranı ile vatandaşına otel konforunda sağlık hizmeti sunuyor ve hastalığın doğal olarak en çok etkilediği metropolümüz İstanbul’a 2000 yataklı iki hastane kurmayı da projelendirmiş durumda.

-Ülkede yoğun bakım şartları için gerekli olan tüm teknoloji,başta solunum cihazları olmak üzere sağlanmış durumda ve şirketlerimiz ayrıca Avrupa ülkeleri içinde üretim yapıyorlar. Yerli üretim cihazlarımız üretimde ünitelerimizi beslemeye başlayacak konuma geldi.

-Günlük yapılan test kapasitemiz 40 bin bandına doğru evriliyor, hiçbir vatandaşımız sahipsiz bırakılmıyor, bir milyonluk sağlık ordusu canla başla hayat kurtarma yarışında, sağlık personelimiz otel konforunda misafirhanelerde konaklatılıyor ve ulaşımları ücretsiz.

-Milyonlarca öğrencimiz çok hızlı ve kaliteli bir planlama ve trt katkısıyla uzaktan eğitimle eğitimlerine kaldıkları yerlerden devam ediyorlar ve bu konuda Avrupa ülkelerine göre en hazırlıklı ülke konumundayız. Çocuklarımız bu hizmeti alabilsin diye 8 GB internet ücretsiz tanımlandı ve fırsat eşitliği yaratıldı.

-Zengin ve vakur bazı devletlerin! vatandaşına tuvalet kağıdı üretiminde bile aciz kaldığı şu dönemde  binlerce şirketimiz bazı zararlı fırsatçı akımlara rağmen  canla başla tedarik ağının sağlıklı yürümesi için hem mal sektöründe hem de hizmet sektöründe gecesini gündüzüne katarak çalışıyor ve devletinde sosyal projelerine sonsuz destek sağlıyor. Rabbim emekçilerimizin hepsinden razı olsun.

-Hazine kaynaklarından yüzbinlerce vatandaşa kısa çalışma ödeneği ve açıktan maaş yardımı destekleri ile kamu bankaları üzerinden faizsiz kısa dönemli kredilere, vergi ve sgk ertelemelerinden, Kosgeb’e, kira ödemelerinden, faiz ötelemelerine, açıktan sağlık, adalet ve eğitim atamalarından, tarım destekleme ödemelerine kadar yüzlerce kalemde alınan tedbirler ve hayatı kolaylaştıran destekler işin cabası.   

Şimdi sadede gelelim, dünya konjoktürü böyleyken ve ülkemizdeki süreç böyle işlerken memlekette çakılı çivisi bulunmayan bir elitist grubun yeni hedefi 2015’te içişleri bakanlığına atandığı günden bu yana darbelerle, afetlerle, terörle, virüsle ve bilimum hayırsızlıkla uğraşan ve gün yüzü görmeyen bir vatan evladının kellesini almak istemek oldu.

Artık nasıl bir tazyike uğradı ki milletinin adamı bu vatansever dün istifasını vermeye kadar işi götürdü. Neymiş sokağa çıkma haberi geç verilmiş, neymiş vatandaş eziyet çekmiş.

Şimdi konu hassas ve hata payı var mı var ama şu soruyu da sormak lazım elinde kola şişesi ile marketten çıkıp eve giden vatandaş’a: Bunca zamandır üzerine tirtir titrediğimiz ve evde kalıp bedel ödediğimiz şu musibetin en önemli salgın halkası olan sosyal mesafeyi hiçe sayıp bu adımı atmak neyin nesidir diye.  Yani sorun ve yaşanan kargaşanın merkezinde tedbirsizlik ve gereksiz kaygılar da var.

Şu bilinsin ki köpekler istedi diye atlar ölmeyecek ve bakanımız bu millete hizmet etmeye devam edecek.

Son sözüm milletimize; Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe.

Sağlıkla kal, Evinde kal Türkiye’m…