Ülkemizin son yıllarda yürüttüğü millileşme hamleleri ve arkası kesilmeyen dev projelerin bir bir
hayata geçmesi sonrası Türkiye üzerinde yürütülmeye başlayan kampanyalar öyle bir hal aldı ki
uluslararası para baronları, kirli operasyonlar yürüten gizli servisler ve büyük ekonomili ülkelerin
taşeronları son dönemde özellikle Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz üzerindeki çatışma alanlarında tabiri
caizse gemi azığa almışa benziyor.
Bu durum öyle çirkin bir hal aldı ki bu güçler çıkarlarını korumak ve Türkiye’yi kendi hinterlandında
devre dışı bırakmak adına bir yandan Libya’daki Türk çıkarlarına ve bu ülkenin iç barışına kastederek
Mısır’ı Libya üzerine sürerken, diğer tarafta Suriye’de ismi cismi bilinmeyen sözde terör gruplarıyla
sabotajlar planlayıp, yaralanan Rus askerleri bahanesiyle Türkiye’nin kontrolündeki M4 karayolu
üstündeki İdlib sahasını vuruyorlar. Bu yetmiyormuş gibi Kuzey Irak’ta terörü finanse edip ülkemizin
enerjisini boş yere harcamaya devam ederken diğer uçta Ege adaları ve Doğu Akdeniz’deki deniz kıta
sahanlığı bahisleri ile Yunanistan’ı kullanıyorlar. Şimdide Rusya menşeli olduğu aleni olan Ermeni
kozuyla Azeri kardeşlerimiz sıkıntıya sokularak Türkiye’ye bir cephe daha açmanın telaşına düşmüş
görünüyorlar.
Türk milleti Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalanmaya götüren 19.yy dan bu yana ilk defa bu kadar
fazla cephe ve çatışma alanında tek başına ataları gibi at koşturmak zorunda. Fakat şurası muhakkak
ki ne Türkiye hasta adam ne de terhis edilmiş orduları var. Tam tersi fetö gibi ihanet şebekelerinden
arındırılmış ordusu, iç güvenlik teşkilatı, istihbarat ekipleri ile sarsılmaz bir azim ve kararlılıkla
mücadele eden ve tamamen oyun değiştirici milli muharebe teknoloji altyapısı ile kaya gibi çarpan bir
bölgesel aktör söz konusu.
Bazı ülkeleri de rahatsız eden durum tam da bu.
Türkiye, her geçen gün daha da profesyonelleşen insan kaynağı ve gelişmiş harp teknolojisi unsurları
ile başta halkı Müslüman kendi ihanet şebekesi BAE, Suudi Arabistan, Mısır firavunlukları olmak üzere
bölgede yüzyıllara varan hastalıklı emperyalist emellerini yaşatmaya çalışan Rusya, Fransa gibi
ülkelerle mücadele ederken diğer yandan AB kartını kullanarak Türkiye’ye gözdağı veren arsız ve
şımartılmış Yunan ve Rum beslemeleriyle de mücadele ediyor.
Buna rağmen uluslararası hukukun kendisine verdiği imkanlarla ülkemiz devleti ve milletiyle beraber
kendisi için hayati çıkarlarını korumaya oldukça kararlı burası net. Aksi takdirde deniz yetki alanları
kaybedilmiş bir Türkiye kendini yüzlerce km kara sınırı olan Doğu Akdeniz’de, 12 millik genişlikten
Antalya körfezine, Ege’de ise 6 mil genişlikten kıyı şeridine hapsetmeyi kabullenmekle baş başa
kalacak. Bu durum da asla kabul edilebilir bir durum değildir.
Hali hazırda silahlı kuvvetlerimiz tüm bu sorunlu alanlarda son derece titiz ve emeği ödenemez bir
mesai yürütmektedirler. Milletimiz ve devletimiz tüm imkanlarıyla ordumuzun arkasında saf bağlamış
durumdadır. Hiç kuşkusuz sözde müttefiklerimizin bile bazen Fransa örneğinde olduğu gibi elini
kolunu bağlatan temel etki, son 15 yılda atılan milli savunma sanayisi üzerine çalışmalardır ki bugün
Türkiye kendi iha, siha, korvet, fırkateyn, hücum gemisi, çıkarma gemileri, yerli mühimmat, silah,
uydu fişek, füze, helikopter, top ve obüs sistemlerini üretebilecek bilgi, teknoloji ve yetişmiş insan
kaynağına kavuşmuştur.
Önümüzdeki günlerin çok daha zor şartlar barındıracağını öngörmek zor değil elbet fakat Türkiye
güçlü diploması kanalları, enerjik temsilcileri, ileriyi tahlil eden derin devlet aklıyla bu zor günleri
Allahın’da yardımıyla atlatacak ve çıkarlarımızın değer ve itibar göreceği, sonuç alacağımız anlaşma
masalarının kurulacağı günlerin yakın olduğunu düşünüyorum.

Umarım Gazi Mustafa Kemal’in “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” parolasının evrensel kavramlarıyla
şekilleneceği bir Türkiye mirasını bizden sonraki kuşaklara aktarma şansına sahip oluruz ve bunun
şahsi şahitliğini ahir ömrümüze sığdırabiliriz. Bu şartlara da ancak oyun kurabilen ve sonuçlarını
öngörebilen güçlü bir devlet yapısıyla kavuşabileceğiz. Bize düşen görev ise toplumca çalışmak,
üretmek ve birlik olmaktan geçiyor.
Sağlıkla kalınız…